Son günlerde sosyal medya konularında birçok şey yazılıp çizilmeye başlandı. Facebook, twitter, Friendfeed vb. almış başını gidiyor. Hatta kimileri artık dünyayı bunlardan ibaret sanıyor. Sosyal medya servislerinin devamlı büyüyen pazarı doğal olarak birçok şirketin iştahını kabartıyor ve bu potansiyeli kullanabilmek için acil önlemler ve çözümler üretmeye yöneltiyor. Bir sosyal medya uzmanı veya sosyolog değilim, bu konularda ahkam kesmek, analiz yapmak gibi bir hedefim de yok, yazmak istediklerim daha bireysel konular. Daha önce de yazdığım gibi; sadece burası benim çöplüğüm..

Öncelikle sosyal medya servislerinin, sosyal ağların, mikroblogların vb. ne olduğunu ve buralarda neler yapıldığını, neler yapılabileceğini az çok bildiğinizi varsayıyorum. Aslında tüm bu yazılanlar bir arkadaşımın gönderdiği bir twitter beslemesinden yola çıkılarak yazıldı. Yazının sonunda onu da paylaşacağım, bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğu gibi bir tartışmanın ise bu yazıyla hiç bir ilgisi yoktur.

Birey öncelikle bir organizmadır ve organizmanın en temel ihtiyacı “hayatta kalma” dır. Organizma hayatta kalmak için beslenmelidir ve bunun için bir çaba gerekir. Bu çaba sonucu “birey” olduğunun farkına varır ve kendi ihtiyaçlarını belirleyerek onları karşılayacak kaynakları kullanır. Zamanla bireyde “ego”(1) denen sanal bir varlığın gelişimi söz konusudur. Aslında bu sanal varlık tamamen organizmanın hayatta kalmasına hizmet etmek için gelişse de zamanla kendisi daha önemli hale gelir, ilişkiler, olaylar çoğalır ve karmaşıklaşır. Ego’nun tek amacı var olmak, varlığını sürdürmek ve yokolmamaktır. Aslında var olmadığı halde (2) var olduğunu kendine hatırlatarak yaşamayı sürdürür. Bunun için “Ben” demesi veya başkalarının “Sen” demesi yeterlidir.

Toplumun çoğunluğunu oluşturan kesim kendinden veya ilgilerinden bahsetmeyi rutin şekilde sürdürür. Dikkat ettiyseniz insanlarla konuşurken, konu ne olursa olsun, mesela bir yemekten bahsedelim “aa.. ben o yemeği çok severim…” şeklinde bir konuşma seyri izlenir. Ya da başka bir konu olsun “kırmızı mı, hiç kırmızı oje kullanmam o biraz…” şeklinde olabilir. Ya da ne bileyim “benim için sorun yok..”, vb. Aklınıza ne gelirse, sadece günlük konuşmalarınıza biraz dikkat ederseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Tüm bunlarla sosyal medyanın ne alakası var diyeceksiniz. Sosyal medya her ne kadar sanal olsa da bazılarımız için günlük konuşmaların yerini almış durumda. İnsanlar Twitter’a ya da Friendfeed’e bir mesaj yazdığında aslında “Ben” diyorlar. Gelen yorumlar ise onlara “Sen” diyor. Bu da “ego” nun var olmasına ve varlığını sürdürebilmesine yarıyor. Daha da çok “Ben” ise egoyu büyütmek için bir araç olarak kullanılıyor. Doğal olan egonun varlığını sürdürmesi ve bunun için herşeyi yapması yönündedir, büyüme ise bir üst aşama olarak düşünülebilir.

Şimdi biraz daha geriye doğru gider ve ikisini birleştirirsek; Ego’nun var olma sebebi organizmanın hayatta kalmasını sağlamak ve dolayısıyla sosyal medya’da var olmak ve varlığını hatırlamak ta bunun bir uzantısı.

Ve sevgili Devrim sorunun cevabı “Evet” yani, “Twitterın (ve sosyal medyanın) bu kadar hızlı populer olmasının nedeni “ölüm korkusu” mudur? Tweetliyorum o halde varım.” (3)

Gereksiz tartışmaları şimdiden önlemek adına belirteyim; bu hep böyledir demiyorum ve herkes sosyal medyayı bu yüzden kullanıyor da demiyorum..

  1. Egoyu, aslında kişilik olarak ta ele alabiliriz. Freud’un id, ego, süperego ve kişilik hakkındaki yaptığı ayrımı kabullenmiyorum. O yüzden burada geçen ego, kişilik ya da başka bir terminolojide geçen nefs anlamlarını da içeriyor.
  2. Aslında var olmadığı ne demek? Tıpkı denizdeki bir dalga gibi, dalga var mıdır? yani kendi başına bir varlık mıdır? Yoksa dalga aslında deniz midir?
  3. http://twitter.com/devrimaltayli/statuses/10536484656